“Hayatın anlamı nedir”e verilen cevapların anlamı

Yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar insanların, hayatın anlamını sorgulama gibi bir lüksleri yoktu.

Toprağa yerleşip hayvanları evcilleştirmeye, bitkileri ıslah edip ekip biçmeye başladıklarında, atalarımız rahat bir nefes aldılar. Artık yalnızca doğada hazır olanı değil, ürettiklerini de yiyip içmeye başlamışlardı. Zamanla üretim fazlası bile elde ettiler ve bu fazlayı başkalarının ürettikleriyle değiştirerek diğer ihtiyaçlarını da pazar ekonomisi sayesinde karşılamaya başladılar. Bir küp fazla peyniri olanla bir çuval fazla fasulyesi olan, pazarda karşı karşıya geliyor ve değiş tokuş yapıyorlardı.

Geçim derdi nispeten çözülünce bazı zeki insanlar, kendilerine yeni bir uğraş buldular: “Hayatın Anlamını” sorgulamaya başladılar. Tahmini olarak milattan önce 5.- 6. yüzyıllardan beri hayatın anlamını merak edip kendince buna cevaplar bulan kişilere genellikle “filozof” denildi.

[irp]

Mesela Sokrateshayat, sorgulamaktır diyordu ve bunu gençlere de “aşılıyordu”. Böyle diye diye en sonunda mahkemeye düştü ve meşhur “Savunma”sını yaptığı halde ölüme mahkum edildi.

Timon ise şüphe ediyorum, şüphe ettiğimden bile şüphe ediyorum derken hayatın anlamını da şüpheyle karşılıyordu.

Descartes, yüzyıllar sonra çıktı ve “Şüphe etmediğim tek şey şu an şüphe ediyor oluşumdur. Şüphe ediyorsam düşünüyorum, düşünüyorsam varım.” diyerek noktayı koydu. Hayatın anlamını şüphe etmek ve düşünmek olarak özetledi belki de.

Yirminci yüzyılda hala bu soru soruluyordu. Mesela Albert Camus, “anlamsız/absürt/saçma” buluyordu hayatı. Yirmi birinci yüzyıla gelindi ama hala bu soruya tek bir kesin cevap bulunamadı. “Hayatın Anlamı Nedir”e verilen cevapların anlamı ise anlamsızlaştı.

Exit mobile version