Instagram takipçi satın al
Kimdir?Listeler

Halil Bedi Yönetken Kimdir? Hayatı Ve Eserleri Nelerdir?

Halil Bedi Yönetken kimdir, hayatı ve Halil Bedi Yönetken'in eserleri nelerdir gibi soruların cevaplarını yazımızda detaylı olarak bulabileceksiniz.

istanbul temizlik şirketi

Halil Bedi Yönetken her şeyden önce bir öğretmendir. Müziğin pek çok alanında çeşitli görevlerde çalıştığı halde, Türk müziği çevreleri onu daima ilk ‘müzik pedagogu’ ve mesleğine aşık bir öğretmen olarak tanır. Halil Bedi Yönetken’i, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun akabinde açılan neredeyse tüm müzik okulları ve konservatuvarların eğitim kadrosunda hoca olarak görebilmek mümkündür. O hem müzik politikalarını oluşturulması sırasında etkin rol oynamış, hem de bu kurumların müfredatları için aktif çalışmalar yapmıştır. Bunlarla da yetinmeyerek, öğretmenlik mesleğinin yüksek hazzını alabilmek için, bu kurumlarda fiilen çalışmıştır.

İlk Gençlik, Öğrencilik ve Öğretmenlik Yılları

Halil Bedi Yönetken, 15 Mayıs 1899’da Bursa’da doğan Anne ve babasının Bulgaristan’dan Bursa’ya gelen göçmen ailelerden olduğu rivayet edilirse de, ailesi hakkındaki bilgiler son derece kısıtlıdır. Yönetken öğrenimine mahalle mektebinde başlar; daha sonra Bursa Sultanisi’ne geçer ve lise öğrenimini burada tamamlar.

Yüksek öğrenimi için öğretmenlik mesleğini seçen Yönetken, bu alanın en yetkin okullarından biri olan İstanbul Darülmuallimin’ne kaydolur ve 1917 yılında okulunu başarıyla bitirir. Mezuniyetinin ardından Bursa’ya döner. Kısa süre Bursa’daki mahalle mekteplerinde öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul’a tayinini ister. İstanbul’daki Kadıköy, Balmumcu ve Ortaköy Dârüleytamları’nda (Yetimler Yurdu) bir süre öğretmenlik yapar ve 1923’de tekrar Bursa’ya tayin olur.

Bir yıl kadar Işıklar Askeri Lisesi’nde çalışan Yönetken 1924 yılında yeniden İstanbul’a döner. Kadıköy Ortaokulu’nda, İstanbul Lisesi’nde, Ortaköy Kız Öksüzler Yurdu’nda, Kuleli Askeri Lisesi’nde ve Vefa Lisesi’nde öğretmen ve idareci olarak çalışır. Tüm bu gitgeller içinde yaşadığı zorlukları mesleğine olan tutkusu sayesinde aşabilir.

Yönetken, çalıştığı okullarda sınıf öğretmenliğinin yanı sıra müzik öğretmenliği yapmayı da ihmâl etmez. Zira müzik, ilk gençlik yıllarından itibaren öğretmenliğe olan ilgisi kadar, içinde yaşattığı bir tutkudur. Öğretmenlik mesleği Yönetken’in hayatında hep vardır ancak en yoğun yaşadığı 11 yıllık ilk dönem, 1928 yılının bahar aylarında sona erer.

Öğretmenlikten öğrenciliğe Prag Yılları

Öğretmenlikten öğrenciliğe Prag Yılları

1928 yılında yapılan bir sınavı kazanarak Maarif Vekâleti’nin (Milli Eğitim Bakanlığı) bursu ile Çekoslovakya’ya, Prag Devlet Konservatuvarına ‘müzik pedagojisi’ eğitimi almak üzere gider. Yönetken’in müzik pedagojisi alanına yönelmesinin bizce iki sebebi vardır;

Bunlardan ilki, uzun süre emek vererek öğrenimini aldığı öğretmenlik mesleği, ikincisi ise gönlünü verdiği ve ilk gençlik yıllarından itibaren üzerinde titizlikle mesai harcadığı müzik sanatı… İki alanı bir potada eritebileceği ve insan yetiştirebileceği yegane bölüm, müzik pedagojisidir elbette… Bunu çok önceden anlayıp konuyla ilgili metodoloji öğrenmenin gereklilik olduğunu keşfetmiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin müzik eğitimcisi ihtiyacı da bilindiğinden, tüm bu ihtiyaç ve eğilimler yan yana geldiğinde Halil Bedi’nin neden bu alana talip olduğu daha iyi anlaşılır.

Avrupa’da müzik pedagojisi 1920’li yılların sonlarına doğru, yaygın bir .öğretim alanı haline gelmiştir. Prag Konservatuarı’nın Pedagoji Bölümü’nde Alman ve Rus ekolünün sentezi üzerinde yoğun çalışmalar yapmaktadır. Özellikle ‘öğretmen ve öğrencilerin davranış biçimlerinin müzik öğrenimindeki etkisi’, ‘yeteneği sınırlı öğrencilere pedagojik yaklaşım’, ‘çocuklara (6-15 yaş) solfej öğretimi’, ‘ses sistemlerinin analizi’ vd. konular hep bu okulun konulan içinde yer almaktadır.

Halil Bedinin özlemini ve beklentilerini bu okulda geçirdiği 4 yıllık eğitimi karşılar. O, burada yalnızca müzik pedagojisi okumakla kalmaz; Bursa’da başlayan müzik macerasında edindiği tecrübelerini sınama, Batı müziğinin ses sistemi üzerine derinlemesine incelemeler yapma fırsatını da bulur. Öyle ki, yapmış olduğu bir ödevle, dönemin seçkin profesörlerinden Alois Haba’nın dikkatini çekmeyi başalar. Daha sonra üzerinde uzun tartışmalar yapacağı, müzikte ‘çeyrek ses sistemi’ hakkında Haba ile bir yıl kadar çalışır. Aynı okulun ‘halk müziği analizi ve öğretimi’ derslerine katılır.

1932 yılında Prag Konservatuarı’ndan mezun olduktan sonra, aldığı eğitimin stajuu yapmak, bununla birlikte mesleki görgü ve bilgisini arttırmak üzere önce Berlin, daha sonra Paris’te incelemelerde bulunur. Muallim Mektebi’nde öğrendiği Fransızca’nın bu çalışmalar sırasında büyük yararı olur. Fransızca’nın yanında Çekoslovakya’da Çekçe ve Almanca da öğrenir. Halil Bedrinin meslek hayatında Prag Konservatuarı’nın etkisi kadar, bu şehirlerde yaptığı incelemeler de önem arz eder.

Ankara Yılları

Yönetken, 1933 yılında Türkiye’ye döner. Artık Halil Bedi için Ankara yılları başlamıştır. Önce Ankara Lisesi’ne müzik öğretmeni olarak atanır. Kısa bir süre sonra Musiki Muallim Mektebi’nde göreve başlar; bu okulda, müzik pedagojisi’ ve ‘kulak terbiyesi’ dersleri verir. Ancak yurt dışında eğitim görmüş, birkaç lisan bilen, cumhuriyet ideolojisine kalben inanmış bir gencin birikiminden yalnızca müzik öğretmeni olarak yararlanmanın yeterli olamayacağını düşünen yöneticiler, Halil Bedi’yi sanat bürokrasisi içine dahil ederler.

1934, Cumhuriyet’in müzik, kültür ve sanat hareketi için önemli bir yıldır. Dönemin kültür, eğitim ve sanat bürokratlarıyla yakın ilişkiler kuran Yönetken, müzik öğretmenliği ile eşzamanlı olarak bazı idari görevlerde de bulunur. Bu çalışmaları sırasında sıradan bir bürokrat değil, konusuna vakıf, bürokrasiye yön veren bir fikir adamı profili çizer.

Bu dönemde, Musiki Muallim Mektebi’nin Gazi Eğitim Enstitüsü’ne dönüşmesi sırasındaki etkin rolünün yanı sıra, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü şefliği; aynı okulun `müzik metodikası ve ders uygulaması’ dersi öğretmenliği; Adnan Saygun’un Özsoy Operası’na, librettosunun oluşumuna ve koroya yaptığı katkılar; Maarif Vekâleti’nin Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Güzel Sanatlar Şubesi müdürlüğü başlıca görevleri arasında sayılabilir.

Ankara Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu

Ankara Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu

1935 yılından itibaren Ankara Devlet Konservatuarı’nın kuruluş çalışmalarına katılır. Aynı yıl, Musiki Muallim Mektebi’nin öğrenci korosunu kurai. Ankara Radyosu’nda tonmaysterlik yapar ve açıklamalı Batı müziği programlarını hazırlar ve sunar.

Artık onu çok yönlü bir hayat beklemektedir. Türk müzik hayatına yön veren bir bürokrat ve fikiradamı, öğretmen, koro şefi, tonmayster, program yapımcısı ve folklorcu… Halil Bedi Yönetken 1936 yılından itibaren Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurucu üyesi ve öğretim kadrosunun en seçkin öğretmenlerindendir.

İlk öğretmenlik yıllarında başladığı okul şarkıları ve marş besteciliğine bu dönemde de devam eder. Bir yandan konservatuarın `solfej kulak eğitimi’ derslerini sürdürürken, diğer yandan marş ve çocuk şarkıları adaptasyonları, bestecilikle ve libretto çevirileri ile uğraşır. Orfeo, Hansel ve Gratel, Satılmış Nişanlı, Boris Godunou (Nurullah Taşkıran’la birlikte) operalarının librettolarını Türkçe’ye çevirir.

Hayatı boyunca görevden göreve koşan, yorulmak bilmeyen bir azimle çalışan Yönetken, belki de Ankara Devlet Konservatuarı’nın açılmasıyla, özlediği, hayal ettiği işe kavuşmuş olacaktır… Kendi ifadesine göre hayatının en mutlu yıllarını bu kurumda yaşayacaktır. Onu bu denli mutlu eden elbette konservatuardaki öğretmenliğidir; belki bundan daha da önemlisi, konservatuarın onu folklorculuğa götürmek üzere hazırladığı ortamdır.

Folklorcu Yönetken:

Halil Bed’i Yönetken daha yirmili yaşlarındayken yazdığı fikir yazılarında `halk musikisinden beslenmeyen bir çok sesliliğin başarılı olamayacağını’ dile getirir. Bu fikirleri Çekoslovakya’daki eğitimiyle daha da gelişmiştir. Bir konuşmasında şöyle der: “Ben Çekler kadar halk musikisine önem veren bir millet görmedim. Halk müziğine o kadar önem veren bir yerde olmuş olmamdır ki, belki memleketimin öz müziğini bu derece sevmeme sebep olmuştur.”

1937 yılından itibaren halk müziği araştırmalarını hayatının merkezine oturtmuş, diğer alanlardaki çalışmalarını hep bu çerçeve üzerinden ele almıştır… Asıl uzmanlık alanı olan müzik eğitimciliğini dahi halk müziği üzerinden ele almış, en azından halk müziği ile ilişkili bir biçimde sürdürmüştür.

Yönetken’in foklorculuğu hiç kuşkusuz erken Cumhuriyet döneminin `halkçılık’ fikirleri çerçevesinde şekillenmiştir. Ankara Devlet Konservatuarı’nın Türkiye’yi müzik örnekleri bakımından tarama projesinin önce destek-çisi, daha sonra da uygulamadan arasında yer alır. 1937 yılında Ankara Devlet Konservatuarı adına çıktıkları denemelere 1939 yılında ara verir; fakat ardından gelen yıllarda 1940-1952 arasındaki tüm derlemelere fiilen ve büyük çoğunluğunda başkan olarak katılır. 1940-1952 arası yapılan derleme çalışmalarında mesai arkadaşları Muzaffer Sarısözen ve ses teknisyeni Rıza Yetişen’dir.

Halil Bedi Yönetken'in Eğitimciliği:

Halil Bedi Yönetken’in Eğitimciliği:

Halil Bedi Yönetken herşeyden önce bir öğretmendir. Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra, içinde bulunan öğretmenlik mesleğine ve ‘müzik pedagojisi’ eğitimi almak gibi bir hedefe, aşk ile koştuğu muhakkaktır. Müziğin pek çok alanında çeşitli görevlerde çalıştığı halde, Türk müziği çevreleri onu daima ilk ‘müzik pedagogu’ ve mesleğine aşık bir öğretmen olarak tanır. Yönetken’i, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun akabinde açılan -1934-1968 yıllan arasında faaliyette olan neredeyse tüm müzik okulları ve konservatuarların eğitim kadrosunda hoca olarak görebilmek mümkündür.

O hem müzik politikalarının oluşturulması sırasında etkin rol oynamış, hem de bu kurumların müfredatları için aktif çalışmalar yapmıştır. Bunlarla da yetinmeyerek, öğretmenlik mesleğinin yüksek hazzını alabilmek için, bu kurumlarda fiilen çalışmıştır. Buna rağmen Yönetken’in hep içinde yaşattığı mesleğini aralıksız ve tam doyuma ulaşarak yaptığı söylenemez.

Müzik eğitimciliği/öğretmenliği, diğer alanlardaki çalışmaları ve idareciliği sebebiyle sürekli kesintiye uğramış, buna rağmen idari görevleri, folklor çalışmaları, çevirmenliği ve besteciliği ile eğitimciliği birlikte yürütmeyi başarabilmiştir.

Halil Bedi Yönetken’in Bestekarlığı:

Yönetken’in 20. yüzyılın başlarında yetişen ilk kuşak müzik insanları arasındaki yerini diğerlerinden farklı kılan, hiç kuşkusuz eğitimciliğinin ön plan da olmasıdır. Ancak dönemdaşı olan diğer meslektaşları gibi aktif bir besteci olamasa da, içindeki eser yazma tutkusu ve dönemin ruhunun itici gücüyle zaman zaman beste çalışmaları da yapmıştır.

Yönetken, okul şarkıları, marşlar, çocuk şarkıları, yabancı ülkelerin çocuk şarkılarından bazı uyarlamalar ve insan sesi için düzenlemeler yaparak bestecilik alanında da varlık gösterir. Onun Türk beste okulundaki yeri sadece bunlarla sınırlıdır.

Büyük formlarda eser yazmak gibi bir çabaya hiç girmemiş; belki de bunu gerekli görmemiştir. Daha çok eğitim müziği veya bir başka deyişle eğitim sırasında kullanılmak üzere müzik yazmaya çalışmış olduğundan, onun bestecilik yönü eğitimciliğinin gölgesinde kalmıştır.

Halil Bedi Yönetken Müzik Yazarlığı:

Halil Bedi Yönetken’in müzik yazarlığı beş ayrı kategoride şekillenmiştir. Bunlar:

  1. Fikir ve İnceleme Yazıları,
  2. Eğitim Konulu Kitapları,
  3. Folklor ve Derleme Yazıları/ Kitapları,
  4. Çevirileri,
  5. Besteleri.

Bu alanların içinde herbiri kendi alanında özgünlük taşımasına karşın, ilk üçü Yönetken’in fikir adamlığı, araştırıcı/bilimsel kişiliği ve eğitimci yönlerini ortaya koyması bakımından daha önemlidir. Yönetken, genç yaşlarda başladığı yazı hayatına ömrü boyunca sürecek ideolojik perspektifinin ilk ışıkları altında daha 27 yaşındayken başlamıştır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki `Cumhuriyetçi’, ‘Halkçı’, ‘modernist’ ve ‘Avrupalı bakış açısıyla yerli kültürü sentezleyerek ‘yeni ve çağdaş bir Türkiye’ için ortaya konulan ideolojik bakış açısının müzik alanındaki ilk gayretli savunucularından biri Halil Bedi’dir. Dönemin saygın müzikologlarından ve geleneksel kültürün savunucularından biri olan Rauf Yekta ile Alaturka-Alafranga musiki üzerine yaptığı yazılı tartışmalar, Türk müzikolojisinin ilk ve esaslı tartışma yazıları arasında yer alır.

1920 li yılların sonlarında cereyan eden bu tartışmalarda, o dönemde olgun bir müzik adamı olan Rauf Yekt’a Bey’in genç ve heyecanlı rakibini pek de ciddiye almadığı bilinmekte ise de Halil Bedrinin bu durum karşısında hayli törpülendiği, bunun yanı sıra her defasında üslubunu daha da sertleştiği görülür.

Davasının yılmaz savunucusu olan Halil Bedi’nin, yıllar geçtikçe ayni davayı daha ılımlı ve olgun ifadelerle dile getirdiğini söyleyebiliriz: Alaturka musiki Arap, Acem musikisi gibi şark müziğinin bir şubesidir. Türkler, bu müziği Tanzimat’tan evvel asırlarca içinde yaşadıkları şark medeniyet zümresinde işlediler ve yakın şark medeniyetinde usust bir ekol yarattılar. Bu müziğe gerek tonalite ve gerek ritim bakımlarından yenilikler getirdiler.

İlginiz Çekebilir

Sevda

1990 Antalya doğumluyum, magazin, sinema haberlerini yakından takip eder, onlar hakkında güncel haberler ve içerikler yayınlıyorum. Sozturk@gmail.com adresinden tarafıma ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu