Instagram takipçi satın al
Sinema

Geçmişten Günümüze Ağlamadan Bitiremeyeceğiniz 11 Yabancı Film Önerimiz

Bazen bir film, en önemli ihtiyaçlarımızdan birinin ilacı olur: ağlama ihtiyacı! “Bi ağlasam da rahatlasam…” İşte o filmler.

istanbul temizlik şirketi

Bazen bir film, en önemli ihtiyaçlarımızdan birinin ilacı olur: ağlama ihtiyacı! “Bi ağlasam da rahatlasam…”

Şampiyon (The Champ) – 1979

Şampiyon (The Champ) – 1979

Yönetmen: Franco Zeffirelli

Karısından ayrılıp küçük oğluyla yaşamaya başlayan eski bir boks şampiyonunun hayatı birden değişiverir. Şimdiye kadar sadece önemsiz maçlara çıkıp içki parası kazandığı zaman tatmin olan adam, eski karısının aniden ortaya çıkıp oğlunu almak istemesiyle yeniden zorlu maçlara çıkmak zorunda kalacaktır.

Frances Marion’un hikâyesinden filme uyarlanan Şampiyon, kimilerine göre açıkça duygu sömürüsü üzerinden ilerleyen kimilerine göreyse yönetmenin zarif dönüşleri sayesinde düzeyli şekilde devam eden bir film.

Filmin çekildiği dönemde 8 yaşında olan ve ilk sinema tecrübesini yaşayan Rick Schroder, 3000 çocuk arasından seçilip bu rol sayesinde Altın Küre ödülünün sahibi oldu.

Kız Arkadaşım (My Girl) – 1991

Kız Arkadaşım (My Girl) – 1991

Yönetmen: Howard Zieff

Kaç defa izlendiği, kaç defa ağlandığı ve ağlanacağı bilinmeyen filmin başına ‘iç büken’, ‘ciğer dağlayan’, ‘boğaza yumruk oturtan’ gibi tabirler eklenebilir. 90’ların en hüzünlü filmleri arasında yer alan My Girl o zamanlar birçoğumuzun arılardan bu kadar çok korkmasının da başlıca sebebiydi.

Philadelphia – 1993

Philadelphia – 1993

Yönetmen: Jonathan Demme

Temelde aşk ve eşcinsellere yönelik negatif ayrımcılıktan bahseden film Tom Hanks ve Denzel Washington başta olmak üzere oyunculukların hat safhada olduğu, izlenmesi elzem filmlerden.

Eşcinsel bir avukatın AIDS olduğunu öğrenmesi ve aradan çok geçmeden çalıştığı hukuk bürosundan kovulmasıyla hikâye başlar. Şirketi ve patronu aleyhine dava açmaya karar veren avukatsa, AIDS virüsü taşıyan bir insanın toplum içindeki yerini sorgulayan bir davayı başlatmış olur.

Forrest Gump  – 1994

Forrest Gump  – 1994

Yönetmen: Robert Zemeckis

Evet yine Tom Hanks. Winston Groom’un aynı isimli romanından uyarlanan film öğrenme güçlüğü yaşayan ancak atletik olarak inanılmaz yeteneklere sahip Forrest Gump’ın 1944 ve 1982 yılları arasındaki bazen sadece gözlemlediği, bazen de başkalarına ilham verdiği hayatından kesitler anlatır.

Film çıktığı yıl hasılat rekorları kırıp büyük övgüler alırken En İyi Görüntü, Aktör, Yönetmen, Görsel Efekt, Uyarlanmış Senaryo ve En İyi Düzenleme Oscar’larının ve üç Altın Küre’nin sahibi oldu.

Bu arada; filmin yönetmenliği için Robert Zemeckis’den önce Terry Gilliam ve Barry Sonnenfeld’a teklif götürülmüş. Gilliam teklifi direkt reddetmiş, Sonnenfeld ise başlarda teklifle ilgilenmiş ancak sonradan Addams Family Values filmini çekmek için ayrılmak zorunda kalmış.

Yeşil Yol (The Green Mile) – 1999

Yeşil Yol (The Green Mile) – 1999

Yönetmen: Frank Darabont

Hatta yine Tom Hanks.Fazlasıyla iri bir adam olan John Coffey, iki küçük kıza tecavüz edip öldürmek suçundan idama mahkûm olmuştur. Dev vücudunun aksine kafası karışık, ürkek ve birtakım doğa üstü güçlere sahip olan Coffey’nin hapishanenin baş gardiyanı Paul Edgecomb’la olan diyalogları gittikçe ilginç bir hal almaya başlar.

John Coffey’nin ‘patron’ deyişleri, gücü sayesinde içine çekip ağzından çıkardığı hastalıklar, izlemesi bir hayli zor olan elektrikli sandalye sahneleri, pis karakter Percy Wetmore ve fareli adam Eduard ‘Del’ Delacroix filmle ilgili akla gelen ilk şeyler oluyor.

[irp]

Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness) – 2006

Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness) – 2006

Yönetmen: Gabriele Muccino

The Pursuit of Happyness/Umudunu Kaybetme’de, Chris Gardner (Will Smith) iki yakasını bir araya getirmeye çalışan bir aile babasıdır. Ailesini ayakta tutmak için cesurca çabalamasına rağmen, beş yaşındaki oğlu Christopher’ın (Jaden Christopher Syre Smith) annesi (Thandie Newton) maddi zorlukların yarattığı sürekli baskı altında direncini kaybetmek üzeredir. Artık dayanamayacağını anlayınca, istemeye istemeye evi terk eder… Artık bekar bir baba olan Chris, yılmadan, bildiği tüm satış becerilerini kullanarak daha iyi kazandıran bir işin peşine düşer. Prestijli bir borsa şirketinde stajyerlik bulur ve ücret almasa da programın sonunda iş ve parlak bir gelecek elde edeceğini umarak kabul eder. Parasal güvencesi olmayan Chris ve oğlu, kısa süre sonra oturdukları daireden çıkartılırlar ve düşkünler evi, otobüs durağı, tuvalet; geceyi geçirmek için bulabildikleri her yerde kalırlar. Çektiği sıkıntılara rağmen, Chris, babalık görevini sevgi ve özenle yerine getirmeye devam eder ve oğlunun kendisine karşı duyduğu sevgi ve güveni, karşısına çıkan engelleri aşmak için kullanır.

Marley ve Ben (Marley and Me) – 2008

Marley ve Ben (Marley and Me) – 2008

Yönetmen: David Frankel

Çocuk sahibi olmak konusunda kesinleşmemiş fikirleri olan bir çiftin arkadaş tavsiyesi üzerine aldıkları köpek yavrusuyla hayatları bir anda değişiverir. Filmin sonunda salya sümük ağlamak da, ”Bu ne saçma film ya?..” demek de mümkün.

Sevgili Zachary (Dear Zachary) – 2008

Sevgili Zachary (Dear Zachary) – 2008

Yönetmen: Kurt Kuenne

Dear Zachary gerçek hikâyeler arasında gezinirken birden sarsıntıya uğratıp gözlerinizin dolmasına sebep olan bir belgesel. Genel olarak Kanada’daki adalet sistemi, daha doğrusu adalet sistemindeki çatlaklar yüzünden yaşanan trajik olaylar ve olayların kazandığı yeni boyutlar anlatılıyor.

Yönetmen Kurt Kuenne’nin filme kaybettiği bir arkadaşı için başladığını sonra arkadaşının oğlu için devam ettiğini ve en sonunda filmi arkadaşının ailesi için bitirdiğini öğrenmek bile yeterince üzücü.

Senden Bana Kalan (The Descendants) – 2011

Senden Bana Kalan (The Descendants) – 2011

Yönetmen: Alexander Payne

The Descendants güneşli Hawai zemininin bir filmi keyifli ve eğlenceli hale getirmek için yeterli olmadığının en büyük kanıtlarından.

Hawai esintileri arasında aşkını yaşayan ve yaşatan bir adam, komada olan bir eş… Babalık duyguları ve aile etrafındaki yabancılara dair saptamalarını sakin fakat bir o kadar akıcı bir dille anlatan The Descendants saf sevgi örneklerinden birini sunuyor.

Son Durak (Fruitvale Station) – 2013

Son Durak (Fruitvale Station) – 2013

Yönetmen: Ryan Coogler

Gerçek bir hikâyeden uyarlanan ve dünya prömiyerini 2013 Sundance Film Festivali’nde gerçekleştiren Fruitvale Station, Oscar Grant isimli siyahi bir gencin başından gelenleri konu ediniyor.

2008’in 31 Aralık gecesinde Oscar’ın tek bir gününe dâhil olduğumuz film önce sıradan bir hayat yaşamak isteyen birinin sorunlardan kaçmaya çalışması ve kaygılarını anlatıyor. Ardından da güvenlik güçlerinin kontrolsüz güç kullanıp acımasızca kendilerine yeni kurbanlar çıkarmasını. İşte bu son kurban küçük kızıyla eve dönmek isteyen Oscar Grant’tır.

Benim Komşum Bir Melek (St. Vincent) – 2014

Benim Komşum Bir Melek (St. Vincent) – 2014

Yönetmen: Theodore Melfi

Bill Murray’nin oyunculuk konusunda adeta ders verdiği film, bir annenin çok çalışmak zorunda olduğu olduğu için 12 yaşındaki oğlunu komşusu Vincent’a emanet etmesiyle başlıyor.

Mahallenin emekli, huysuz, alkole ve kumara düşkün adamı Vincent ile Oliver arasında beklenmedik sıcak bir ilişki doğar. Küçük çocuk zorunlu bakıcısının büyümesine yardımcı olurken Vincent kimseye açmadığı taraflarını bu küçük adamla paylaşmaya başlayacaktır.

İlginiz Çekebilir

Bir Yorum

  1. Listenizdeki filmleri defalarca izleyen biri olarak size canı gönülden katılıyorum aslında bu filmler gerçekten daha iyi yerleri hak ediyor ama nedense bir sezon kalıp hep unutuldular ama benim arşivlerimde halen yer alıyor.Birde bunlara ek olarak unutamadığım her izlediğimde duygulandığım şimşek çocuk orijinal adıyla PUDRA ağlamadan izleyemezsiniz hemen ardından Tibet de yedi yıl yani orijinal adı ile Seven İn The Tibet ve gelelim efsaneye Leonardo di caprio’nun muhteşem oyunculuğu ile 1998 yılında gişe rekorları kıran Titanic izlemeye doyamayacağınız harika filmlerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu