Instagram takipçi satın al
Kimdir?ListelerTarih

Bir Rönesans Entelektüeli: Fatih Sultan Mehmet Han

Bugün, Fatih Sultan Mehmet’i görecek olsaydınız sizce nasıl birini görüyor olacaktınız? Yuvarlak gözlüklü entelektüel bir aydın olarak  ya çok büyük bir şirketin CEO’su ya da dünyanın en önemli girişimcilerinden biri olacaktı.

istanbul temizlik şirketi

Bugün, Fatih Sultan Mehmet’i görecek olsaydınız sizce nasıl birini görüyor olacaktınız? Ben söyleyeyim. Emin olun ki elinde kan damlayan bir kılıç, başında sarık ve gözlerinden ateş fışkıran, nevri dönmüş birini görmeyecektiniz. Bugün ortaya çıkmış olsaydı emin olun ki yuvarlak gözlüklü entelektüel bir aydın olarak  ya çok büyük bir şirketin CEO’su ya da dünyanın en önemli girişimcilerinden biri olacaktı.

O bir doğu-batı aydını, İstanbul’un baş mimarı, Rönesans bilgini, Cihan Fatihi ve daha fazlası… Fatih’i ve onun yaptıklarını anlamak onun gibi düşünebilmek… Ve daha yirmi bir yaşındayken Bizans’ı imparatorluğuna katacak kudrette, özellikle de o tutkuya sahip ve İstanbul’u baş tacı olarak kalbine kazıması ve İstanbul’u damarlarının içinde dolaşan kan gibi hissetmesi, onu içinde büyüyen bir çocuğu olarak hayallerinin en derinlerine saklaması… İşte Dünyanın gidişatının değişmesini sağlayacak belki de İstanbul’u almasıyla tüm insanlığın kaderini değiştirecek biri: Fatih Sultan Mehmed Han.

Fatih Sultan Mehmed’in Kişiliği, Vizyonu ve Zekası

Fatih Sultan Mehmed’in Kişiliği, Vizyonu ve Zekası

Fatih, tam anlamıyla çok yönlü bir kişilik ve geniş vizyonlu birisiydi. Osmanlının içerisinde tek enteresan kişilik, hepsinden dikkate değer ölçüde farklıydı. Az eğlenir ve vaktinin çoğunu kendi eğitimine harcardı.

O bir kitap tutkunuydu aynı zamanda da bilim, astronomi, sanat, edebiyat, resim sanatı ve daha fazlasıydı… Çok kitap okurdu ancak hiç tür ayırmazdı, neredeyse ne bulduysa hep okurdu. Adeta kendisini her branşın bilgini olarak yapmak istiyordu ve zaten bunları harmanlayıp ortaya çok farklı bir kişilik, üst düzey bir birikim ve dahi bir askeri deha yaratacaktı.

Kütüphanesinde yüzlerce kitap vardı ve bunların çoğu yabancı dildeydi. Ünlü bilim insanlarının çalışmalarını çevirilerini istedi ve bunların hepsini okudu. Belki de böyle başarılı olmasının ve sadece Türk tarihine değil aynı zamanda da Dünya tarihine yön verecek olmasının arkasındaki tek sebep çok sıkı eğitimi ve çok okuması olabilirdi.

Osmanlı sultanları arasında bir kütüphane kültürüne önem veren tek kişiydi, büyükçe bir kütüphane toplattı ve yeniden bir kütüphane inşa etti ki zaten Fatih’ten sonra kütüphaneye o kadar önem verilmeyecek ve yavaş yavaş kütüphane eski bereketini kaybedecekti.

Din kitaplarından çok bilim ve mühendislik kitapları toplattı. Bununla beraber çok koyu bir Müslüman olmadığı birçok tarihçi tarafından belirtiliyor. Homeros’un İlyada’sını ana dilinden okuyabilecek kadar üst düzey Yunancası vardı. Yunancanın yanı sıra İbranice, Latince, Rumca, Slavca, Arapça, Farsça biliyordu.

Hem askeri yönden hem de matematik yönünden bir dahiydi. Bugünkü havan topunun mucididir. İstanbul’un Fethi öncesi döktürdüğü o meşhur Şahi Top’un  bizzat çiziminde yer almıştır. Bu toplar sayesinde büyük İstanbul surları yıkılmış bir devir kapanıp bir devir açılmıştır.  Bu süreçle beraber Avrupa’da birçok derebeylik yıkılacak yerinin devlet yönetimlerine bırakacaktı.

Sanata  ve edebiyata olan ilgisine ve Rönesans hareketinin başlamasına öncülük etmesine gelirsek, İstanbul’un Fethinden sonra Avrupa’da bir Rönesans hareketi başladı. Sanatta ve bilimde önemli ölçüde gelişmeler kaydedildi. Bu süreci yakından takip eden Fatih birçok bilim insanı ve sanatçıyı İstanbul’a çağırarak köklü çalışmalar yaptırmıştır. Özellikle de bugünkü portresini İtalyan Ressam Bellini’ye çizdirmiştir. Batı tekniği damgasını taşıyan ve Türk kültürüne getiren Türk tarihindeki Rönesans öncüsü olarak adını tarihin köklü sayfalarına yazdırmayı başarmıştır.

Bilim insanlarıyla ve kendi hocaları olan Molla Gürani ve Akşemseddin ile çok fazla vakit geçirirdi.  Bilgisi çok fazla olduğundan onlarla sürekli tartışır yeni teoriler ortaya çıkarırdı ve bunları sürekli kullanarak stratejik planlar yapardı ve bu planları diğer bilim insanlarından gizleyerek bilim insanlarının arasında rekabete yol açardı.

Bilime olan ilgisi çok fazlaydı İstanbul’un Fethi öncesinde Ay’ın konumunu hesaplayacak üst düzey matematik bilgisine sahipti. Belki de tüm bunların sayesinde bu kadar başarılı oldu ve dünyaya yön verecek etkide bulundu.

Doğunun ve Batının cihan hükümdarı denmesindeki sebep doğu ve batı kültürünü çok iyi öğrenmiş olmasıydı. Avucunun içi gibi Avrupa’yı biliyor coğrafya bilgisinin çok iyi olmasından dolayı da büyük ve akıllı stratejik planlar yapabiliyordu. Atadığı özel ajanlar ve kurduğu istihbarat teşkilatı sayesinde düşmanlarının ne yapacaklarını önceden biliyordu.

Onun tek ve büyük  hayali  Gözbebeği olan İstanbul’u alarak birçok dinden ve dilden insanların yaşadığı kozmopolit bir imparatorluk kurmaktı. Hoşgörü politikasını çok stratejik bir şekilde uygulayıp Ortodoksları himayesi altına aldı ve Hristiyan dünyasının birleşmesini engelledi. Hiç kimsenin dinine ve inancına karışmadı ve her ne milletten ve dinden olursa olsun herkese eşit haklar tanıdı. Yüzyıllar boyu Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar bir arada yaşadı.

İSTANBUL’UN FETHİ ve Fethi Hazırlıkları

İSTANBUL’UN FETHİ ve Fethi Hazırlıkları

Rumeli Hisarı’nın İnşaası

Osmanlı topraklarını genişletmek ve genç ve dahi padişahın hayallerinde yer edinmiş olan istanbul’u almak boğazların hakimiyeti, Rumeli-Anadolu geçidini emniyete almak, ticari ve kültürel anlamda bir avantaj elde etme açısından önemliydi. İlk etapta genç Fatih elli bin kişilik ordu ile Rumeli geçidinin önüne kadar geldi ve buradaki emniyetin alınmasının gerektiğini anladı ve derhal buraya bir hisar yapımı için çalışmalara başladı. 24 mart 1452’de çalışmalara başlandı.

Toplamda 5000 usta 10.000 işçi çalışıyordu. Fatih, bu hisara büyük toplar yerleşmesini emretti. Hisarın amacı buradan geçen gemilerden vergi almaktı ve gemi geçişine kota koymaktı. Bu gerekçelerden ötürü hisarın ismi aynı zamanda da ‘’boğazkesendir’’. Hisarın yapımı sırasında Bizans’ın inşaatın durdurulması çağrısı Fatih’e elçiler aracılığıyla bildirildi ancak Fatih tüm elçileri reddederek hepsini geri gönderdi.

Şahi Top’un Dökümü

İstanbul, Makedonya Kralı Phillippe, Roma İmparatoru Septim Severus, Emevi Halifesi Muaviye, Cenovalılar ve Osmanlı padişahı 2.Murad tarafından defalarca kuşatıldı ancak hiçbir şekilde alınamamasının sebebi arkasında yatan İstanbul surlarının bu denli güçlü bir şekilde şehrin etrafını sarmış olmasıydı. Bu surların yıkılması için defalarca uğraşılmış ancak başarılı olunamamıştı.

Fatih, bunun son derece farkındaydı ve bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu ve Macar Urban’dan tarihin bir daha göremeyeceği büyüklükte top dökmesini istedi. Urban, 24 km uzaklıktan duyulan, 18 ton ağırlığında olan, günümüz T-sar nükleer bombasından daha fazla ses getiren, 50-60 öküzün çektiği ve 5.5 metre uzunluğunda olan bir top döktü. Bu topların İstanbul Surlarına gelebilmesi iki aydan fazla sürdü. Ateşlendikten sonra çok ısındığı için belirli aralıklarla ateş edilebiliyordu ve bu süre içinde surlarda açılan delikler kapanıyordu. Fatih o dahi aklıyla buna da bir çözüm bulmuştu. Ateşlenen yerlerine zeytinyağı sürerek bu süreyi 2 saate kadar indirmişti.

Şahi Top’un Dökümü

Taarruz Başlangıcı

Hazırlıkların hepsi tamamlanınca Fatih, Bizans İmparatoru Konstantin’e şehri savaşı hiç başlatmadan vermesini istedi ancak Konstantin’den gelen ‘’Biz Hazırız’’ cevabından dolayı ordu 6 Nisan 1453’te kuşatmayı başlattı.

Haliç girişi ve Sarayburnu’nda Osmanlı donanması kitlenmiş ve zincirlenmiş vaziyetteydi. Ordu üç kısma ayrıldı: merkez, sağ ve sol. 19 Nisandaki ilk saldırıda tekerlekli kuleler kullanıldı ve ordu toplamda 150 bin ile 200 bin arasındaydı. Çarpışma çok şiddetli geçiyor Bizanslılar surlardaki açılan delikleri onarıyordu. Surların Haliç kısmı zayıf olduğu biliniyor ve bu sebeple Bizans’ın da buraya zincir gerdiği aşikardı. Fatih donanmasını Haliç’e çekme vaktinin geldiğini düşünüyordu.

Gemilerin Karadan Yürütülmesi

Fatih, Haliç’e bir donanma indirmeyi ve burayı kesinlikle güçlü bir şekilde hakimiyet altına alınması gerektiğini biliyordu. Genç ve zeki hükümdar dahice bir plan tasarlayarak hemen hazırlıklara başladı. Beyoğlu tepelerinin top atışı için uygunluğunu test ettikten sonra bunu yapabilmek için birçok Türk mühendisle çalışması gerektiğini anladı ve Beyoğlu tepelerine bataryalar (aslında bugünkü havan topu ki onun da mucidi bilindiği üzere genç Fatih’tir) yerleştirerek düşmanın ilgisini o tarafa çekti. Bu, düşmanların birçoğunu bertaraf ederek aslında işlerin daha da kolay yürütülmesi açısından esastı.

Top atışlarını gülle biçiminde surların üzerinden surlara doğru atarak onlara tehlikeli anlar yaşatıyordu aynı zamanda da düşman gemilerinin çoğu azalıyordu. Bizanslılar Beyoğlu tepelerinden gelen saldırılarla ilgilenirken genç Fatih ilk önce Dolmabahçe sonrasında Maçka parkındaki dereden geçerek bugünkü Harbiye Binası takip edilecek ve Kasımpaşa’yı geçerek Haliç’e indirilecekti. Gemilere kızaklar takıldı ve rayların üzerinden makaralar eşliğinde tekerlekler ile beşikler yerleştirildi. Plana göre 12 saat içerisinde gemiler Haliç’e inecekti ve öyle de oldu. Bizanslılar sabahleyin Türk donanmasını görünce şaşkına uğradı bu olacak şey değildi hem de Haliç ağzına kadar zincirler ile geriliyken… Ancak daha neler olacaktı bu genç ve dahi padişah daha neler yapmayacaktı ki?

Son Saldırı ve Fethin Zaferi

Son Saldırı ve Fethin Zaferi

29 Mayıs’ta olacak genel saldırı öncesi hücumlar belirli aralıklarla sürüyordu. Türk donanmasının topları surları ateşleyip surlara delikler açıyor ve bunun yanı sıra ok, tüfek atışları ve lağım kazmalar devam ediyordu. Kuşatmanın çok uzun sürmesi Fatih’i ve askerleri arasında endişeye neden oluyordu. Fatih, her ne sebeple olursa olsun İstanbul’u almayı kafasına koymuştu ve bilinen şu sözünü tam da o sıra söylemiştir: ‘’Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni’’.

Bunun üzerine Fatih, kumandanların ve alimlerin de olduğu herkesi toplamaya ve cesaretlendirmeye yönelik bir toplantı hazırladı. Bu toplantıda orduyu ve savaş hazırlıklarını üstlenen birçok kişiye 29 Mayıs’ta olacak genel saldırı hakkında bilgi verip aynı zamanda herkesi İstanbul’un alınacağına ve bu konuda hiçbir kuşkunun olmamasına dair onları buna inanmaya ikna etmeye çalışmıştır. Genel saldırıya yakın süre içerisinde Bizans’ı çevrelemiş olan o güçlü surlar üzerinde ciddi gedikler açılmaya başlamıştı artık İstanbul daha fazla direnemiyordu.

Bizans ordusunda ciddi kayıplar yaşanmıştı. Üç grup halinde saldıran ordu en sonunda Fatih’in yeniçerileri ile surların içerisinde girmeyi başardı. Bizans ordusu yorgun ve bitap düşmüştü. Yeniçerilerle Bizans askerleri çarpışıyordu Bizans askerlerinin sayısı o anda o bölgede fazla olduğundan Osmanlı ordusu yenik düştü ama tam bu esnada arkalardan top atışı desteği geldi ve birinci ve en önemli İstanbul Sur’u Osmanlı ordusunun eline geçti. Bu süreçten sonra genel anlamda İstanbul ve çevresinde hakimiyet sağlandı.  Şehre giren Fatih(eminim ki o anda Fatih’in gururunu ve sevincini tahmin edebiliyorsunuzdur) hemen Ayasofya önünde secdeye kapandı ve ardından orduya namaz kıldırdı. Artık bin yıllık Doğu Roma 53 gün süren kuşatmanın sonunda 29 Mayıs 1453’te Osmanlıların elindeydi.

İlginiz Çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu