Instagram takipçi satın al
Kimdir?Tarih

Mevlana Celaleddin Rumi Kimdir? Hiç Duymadığınız Hikayeleri

Mevlana Celaleddin Rumi Kimdir? Mevlana Celaleddin Rumi'nin hikayelerini hiç bu yönden okumamıştınız. Hiç alışkın olmayacağınız bir Mevlana hikayesine hoş geldiniz.

istanbul temizlik şirketi

Sosyal Medyada her gün onlarca Mevlana Celaleddin Rumi sözünü şiirini paylaşıyoruz. Hikayelerini dilden dile aktarıyoruz, onun nasihatlerini birbirimize aktarıyoruz. Diğer velilerle temasa geçirip hangisinin daha üstün olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Devletin, bürokrasinin en tepesindekiler onun ölüm yıl dönümünde Konya’da çekilen fotoğraf karelerine görünmeye çalışılıyor. İslami düğünlerimizde kiralık semazenler raks ediyor.

Hatta okullarımızda “Mevlana’dan Seçmeler” ya da benzeri isimlerde minik kitaplar okutuyoruz çocuklara. Sahi niye hep “seçmeler” olur bu tiplerin kitapları. Acaba okumayı sevmeyen bir millet olduğumuzdan büyüklerimiz bize bir kolaylık mı sunar, yoksa tamamını okursak  edep ve dini anlayışımıza darbe vuracağından mı korkulur? Her şeb-i aruz töreninde cennet bahçelerinden birinden alıp  ötekine koyduğumuz bu Allah dostunun (!) hakkında neler biliyoruz?

Bu pek de alıştığınız bir Mevlana hikayesi olmayacak !!!

İsmi ve Moğollara İtaati

İsmi ve Moğollara İtaati

Gerçek ismi Muhammed’dir, Celaleddin ise lakabı. Peki gerisi nereden çıktı? “Mevla” Efendi, sahip, malik demek ama çoğunlukla “Allah” anlamında kullanırız. “na” Arapça “bizim” anlamını veren ek. Yani Mevlana Celaleddin Rumi bizim sahibimiz, efendimiz oluyor. Mevlana ismiyle maruf bir kaç alim daha var ama bir alimin ne kadar büyük (!) olursa olsun “sahibimiz” diye çağrılması ilginç.

Ya “Rumi”? -Rum o zamanlar Anadolu için Müslümanların kullandığı isim -Roma kastediliyor-, dolayısıyla Rumi de Anadolu’da doğmuş ya da yaşamış olduğu için kullanılması olası. Fakat burada da bir detay var aslında. O dönem alimler, şairler  şehirleriyle adlandırılıyor Konevi gibi, Bağdadi gibi, Tebrizi gibi… Nitekim Celaleddin pek çok kaynakta “Belhi” olarak ifade edilir. Nasıl oluyor da akranları tek bir şehirle yetinirken Celaleddin bütün bir ülkeyi sahiplenmiş? burada devreye Moğollar giriyor. Mevlana Celaleddin Rumi nam saldığı yıllar Anadolu üzerinde İlhanlı Moğollarının terörünün yaşandığı yıllar. Sivas, Kayseri gibi pek çok şehir yağmalanmış, erkeklerin büyük bir kısmı öldürülmüş, kadınlar ve çocuklar cariye ve köle olarak götürülmüş, sanatkar, alim ya da zanaatkarlardan itaat edenler Moğollar için çalışmak üzere başka şehirlere taşınmış. Gel gör ki bizim Mevlana’ya dokunan yok. Hatta Moğollara itaati teşvik eder. Mevlana masalları için en fazla kullanılan kaynak olan Eflaki, Menakibu’l-arifin eserinde dir anektod düşer: Mevlana’dan sonraki yıllarda Anadolu’da Moğollarla mücadeleye giren Karamanoğulları Mevlana’nın torunu Ulu Arif Çelebi’ye niye Moğol tarafını tuttuğunu sorduğunda aldığı cevap:”Biz dervişleriz. bizim nazarımız Allah’ın iradesine bağlıdır. O iktidarı kime verirse biz de onun tarafını tutarız.” Yine Ahmed Eflaki Moğolların Mevlana Celaleddin Rumi’ye para ve hediyeler gönderdiğini, bir defasında Moğol hazinedarının ona 1000 dinar verdiğini yazar.

İlhanlıların Bağdat’ı ele geçirmeleri ve Abbasi devletini yıkmaları, şehrin sakinlerini katledip muazzam kütüphanesini yok etmesi İslam Tarihi’nin en elim olaylarından biridir. Celaleddin Rumi farklı bir açıdan yaklaşmış. O’na göre; Hülagü Han Bağdat’ı kuşatmış ancak bir türlü alamamaktadır. Bunun üzerine -putperest- Moğol askerlerine ve atlarına 3 gün oruç emri verir. Atların da tutmuş olduğu bu oruçlar hürmetine Cenab-ı Allah Bağdat’ın fethini Hülagü Han’a müyesser kılmıştır. Ne mutlu…

Moğol hakimiyetini tamamen kabul etmiş Selçuklular bir ferman çıkararak (1262) “Mevlana’yı şeyh olarak tanıyanlar hariç” bütün tekke ve zaviye mülk ve vakıflarına el koyar. Artık o tüm Rum ülkesi şeyhlerinin şeyhidir, Rumi’dir.

Meşhur Resmi

1960’lı yıllarda İran’da, Mevlana Celaleddin Rumi ile ilgili  bir yarışma düzenlenir. (Mevlana’nın etnik kimliği hakkında tartışmalar olsa da şairliği açısından bakarsak Türk kültürünün değil  Fars kültürünün şairidir.) Bugün hepimizin alıştığı o yeşil kıyafetler içindeki ak sakallı nur yüzlü, tombul oturan adam resmi birinci gelir. Bu resim daha sonra Konya Mevlana Müzesine hediye edilir ve çok beğenildiği için de çeşitli etkinliklerde kartpostal halinde basılır. Artık Mevlana’mız cisimleşmiştir. Tabi Mevlana Celaleddin Rumi soyundan gelenlerin rüyalarında mübarek zatı (!) görüp çizdirdikleri resimler de piyasada mevcut ama bunlar pek tutmadı.

Mesnevi Önsözü

Mesnevi her ne kadar Farsça olsa da başlangıçta Arapça bir giriş vardır. Mevlana Celaleddin Rumi bu önsözünde kitabını adeta Kuran ile yarıştırır. Kuran-ı Kerim’de kitabın kendisi için kullanılan ifadeleri, tanımları, ayetleri alır Mesnevi’ye yorar. Bakalım neymiş Mesnevi?

Bu mesnevi kitabıdır. Bu kitap gerçeğe ulaşmanın ve bilgiyle bütünleşmenin sırlarını keşifte dinin usulünün, usulünün, usulü yani din esaslarının esaslarıdır. Bu kitap, Allah Teâlânın en büyük fıkhıdır. Allah’ın parlayan şeriatıdır. Allah’ın apaçık olan hüccet ve burhanıdır. (Kanıt/ delil) – Kur’an en büyük kanıt değil demek ki…

-Mesnevi’de: “…içinde çerağ olan kandil gibidir.”

Nur suresi 35:”…O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde.”

-Mesnevi’de: “… Gerçekten bu kitap göğüslerin şifasıdır”

İsra suresi 82:”… Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz…”

-Mesnevi’de: “Gönülleri temiz insanlardan, hakîkati sevenlerden başkalarının Mesnevî’ye dokunmalarına müsâ­ade yoktur…”

Vakıa suresi 79:”Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.”

Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…

Mevlana Celaleddin’e nisbedilen bu ifadenin Rübainin, Mevlana Celaleddin Rumi ile çağdaş olan, “Baba Abdal” diye bilinen ve 1260’ların sonunda ölen İranlı şair Efdalüddin-i Kâşânî’ye yahut onlardan iki asır önce yaşamış olan Horasanlı şair Ebû Said-i Ebu’l-Hayr’a ait olduğu söylenir. Konuyu araştıranların büyük kısmı rubainin Ebu’l-Hayr eseri olduğunda ittifak eder.

Zaten mantık olarak Mevlana Celaleddin Rumi severlerin de bu rubaiye sahip çıkmamaları gerekir. Zira ilk kısımlar gayet hümanist bir yaklaşım sergileyerek sempati oluştursa da sonda yer alan “yüz kere tövbeni bozmuş olsan…” ibaresi tövbe kavramını oldukça hafife almaktadır.  (Bir ara bir öğrencim “Hocam, madem İslam’a geçenin önceki günahları affediliyor, ben de bir anlık İslam’dan çıkayım sonra kelime-i şehadet getirip tekrar Müslüman olayım. Böylece tüm günahlarım bağışlanır.” demişti.)

Mevlana Celaleddin Rumi’nin Sapık Hikayeleri

Mevlana Celaleddin Rumi’nin Sapık Hikayeleri

Bir ara Edebiyat öğretmenlerimiz divan şiirinden bahsederken “şarap”, “meşk” vs. kavramlar kullanıldığında “-aslında burada bahsedilen ilahi aşkla yaşanan sarhoşluktur..” tarzı açıklama yaparlardı. Aynı eğilim Tarih ve Din Kültürü öğretmenlerinin bir kısmında da görülür. Artık ölünün arkasından konuşmamak mı? Koca koca şairlerimize mutasavvıflarımıza ayyaşlığı yakıştırmamak mı? gençlere kötü örnek olmamak mı? ben orasını bilmem. .Lakin gerek Osmanlı’da gerek Selçuklu ve diğer devletlere ait “siyasetnameler”de içki meclislerinin nasıl yapılması gerektiği bile ayrıntıları ile anlatılır. (Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi’ni ayrı bir yazıda ele alacağız.)

Mesnevi ve fihi ma fih’te de bazı sapık hikayeler vardır. Ben bunları “müstehcen” diye kıvırmayacağım dümdüz “sapıkça, pornografik” hikayeler. Mevlevistler aynı öğretmenlerin yaptığı gibi Şair aslında burada şu nasihatı vermek istiyor gibi ifadeler kullansa yahut bunlar Türkçe’ye çevrilirken hata (belki kasıtla) yapılmış dese de inandırıcı olmaz. hiç bir edep sahibi hoca bunları öğrencilerine anlatamaz, hiçbir ana- baba bu hikayelerle çocuğuna ders veremez. Hatta evinde tam bir Mesnevi tercümesi bile bulunduramaz. İnsanların cinsel içerikli hikayelerden mesajlardan hoşlanması/hoşlanmaması kendi tercihi sayılabilir. Ancak Kuran’ı açıkladığı söylenen bir yüce eserin içinde böyle sapıklıklar olmamalıdır.

Üstelik hikayelerin bir kısmı sadece nasihat değil Mevlana Celaleddin Rumi ve hizmet ettiği Moğolların rakiplerini küçük düşürmek için ürettiği hikayelerdir. Mesela “Mısır Halifesi ve Onun Hikayesi” o dönemde İlhanlıların karşısında durabilen tek güç olan Baybars’ı ve korumasındaki Abbasi halifesini rezil etmek içindir. “Yılancı Hikayesi”nde ise düşmanı Ahi Evran’ı (Bazı ciddi tarihçilere göre Ahi Evran bizim Hoca Nasireddin’dir. ancak bu da bir başka yazımızın konusu olsun.) vurmaktadır.

Bu hikayeleri buraya aldığımız için özür dileriz. Ancak gördük ki kaynak gösterilerek “şuradan okuyunuz” dendiği zaman büyük bir çoğunluğumuz bu zahmete girmekten imtina ediyorlar. O yüzden hikayeleri yazımıza dahil ettik.

Oğlanın iri yarı adamdan korkması. Adamın ”Korkma çocuğum ben er değilim” demesi

Bir iri adam bir oğlanı ele geçirdi. Bu adam bana kast eder diye çocuğun yüzü sarardı. Adam dedi ki “ Güzelim emin ol.. sen benim üstüme bineceksin. Ben korkunç görünsem de aldırış etme bil ki ben bir ibneyim. Deveye biner gibi bin üstüme sür”

İnsanların suretleriyle mânaları da işte böyledir.

(Cilt 2 3155-3160)

MEVLANA KABAK HİKÂYESİ 

KABAK HİKÂYESİ 

Bir halayık (hizmetçi) şehvetin çokluğundan hırsının fazlalığından bir eşeği kendisine alıştırmıştı. O eşek kendisine yakınlaşmayı adet edinmiş insana yakın olmayı öğrenmişti.

1335. O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı eşeğin aletine takardı. Yakınlaşma zamanında aletin yarısı girsin diye bu işi yapmaktaydı. Çünkü eşeğin aleti tamamı ile girse rahmi de parçalanırdı damarları da.

1340. Onda hiçbir illet görünmedi kimse bunun iç yüzünü haber veremedi.
Kadın bu işin aslını adamakıllı araştırmaya başladı. Eşeğin haline dikkat edip dururken bir de ne görsün? O halayık eşeğin altına yatmıyor mu? Bunu kapının yarığından gördü bu hale pek şaştı.

1345. Eşek erkekler kadınlara nasıl yakınlaşırsa aynen onun gibi halayığa yakınlaşmış işini becermekteydi.

1350. Sustu halayığa hiçbir şey söylemedi. Bu işe tamah ettiği için işi gizledi. Halayık bütün fesat aletlerini gizleyip kapıyı açtı. Yüzünü ekşitip gözlerini yaşartarak dudaklarını oynatmaya başladı güya oruçluyum demek istiyordu. Eline sapı yıpranmış bir süpürge aldı develerin yatması için ahırı süpürüyor göründü. Elinde süpürge kapıyı açınca kadın dudak altından seni usta seni dedi.

1355. Yüzünü ekşittin eline süpürgeyi aldın iyi. Fakat yemeden içmeden kesilmiş eşeğin hali ne? İşi yarıda kalmış öfkeli aleti oynayıp durmada. Gözleri kapıda seni beklemede.. Bunu dudağı altından söyledi halayıktan gizledi. Onu suçsuz gibi ululayıp Dedi ki: Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle. Şunu söyle böyle yap şöyle et. Neyse ben kadınların masallarını kısa kesiyorum.

1365. Şehvet isteği gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir. Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar kendilerini de mutlak nur sanırlar. Yalnız Tanrı kulu böyle değildir. yahut da Tanrı birisini çeker çevirir de yola getirir yaprağı döndürür bu da başka! Böyle olan o ateş hayali bilir o hayalin yolda eğreti olduğunu anlar. Hırs çirkinleri güzel gösterir. Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.

1370. Şehvet yüz binlerce iyi adı kötüye çıkarmıştır. Yüz binlerce akıllı fikirli adamı şaşkın bir hale getirmiştir. Bir eşeği bile Mısır Yusuf’u gibi güzel gösterdikten sonra o çıfıt bir Yusuf’u nasıl gösterir? Pisliği afsunu ile sana bal göstermede iş inada bindi mi balı nasıl gösterir? Bir düşün artık. Şehvet yemeden olur az ye. Yahut bir kadın nikahla da kötülükten kaç. Yedin içtin mi şehvet seni harama çeker. Ele gireni elbet harcetmek gerektir.

1380. Kadın kapıyı kapadı sevine sevine eşeği kendisine çekti cezasını da tattı ya! Eşeği çeke çeke ahırın ortasına getirdi. O erkek eşeğin altına yattı. O kahpe de muradına ermek üzere halayığın yattığını gördüğü sekiye yatmıştı.

1385. Eşek ayağını kaldırıp aletini daldırdı. Eşeğin aletinden kadının içine bir ateştir düştü. Alışmış eşek kadına abandı aletini ta hayalarına kadar sokar sokmaz kadın da geberdi. Eşeğin aletinin hızından ciğeri parçalandı damarları koptu birbirinden ayrıldı. Soluk bile alamadan derhal can verdi. Seki bir yana düştü o bir yana. Ahırın içi kanla doldu kadın baş aşağı yıkıldı öldü. Kötü bir ölüm kadının canını aldı.

1390. Kötü ölüm yüzlerce rezillikle gelip çattı babacığım. Sen hiç eşeğin aletinden şehit olmuş insan gördün mü? Kuran’dan rezillikle azap edilmeyi duy da böyle kepazelikle can verme. Bil ki bu hayvan nefis bir erkek eşektir. Onun altına düşmekse ondan daha kötü ve ayıp bir şeydir. Nefis yolunda benlikle ölürsen bil ki hakikatte sen de o kadın gibisin. Tanrı nefsimize eşek sureti vermiştir. Çünkü suretler huylara uygundur.

(Cilt 5 1335-1420.)

BABA İLE KIZI ARASINDA CİNSEL İLİŞKİ ÜZERİNE BİR SOHBET 

3716. Zengin bir adam vardı. Bu adamın da zühre yanaklı ay yüzlü gümüş bedenli bir kızı vardı.Kız kendini bildi babası onu kocaya verdi. Fakat kocası kızın dengi değildi. Kavun karpuz oldu sulandı mı yarmazsan telef olur gider. Babası da kızın baştan çıkmasından korktu da onun için onu dengi olmayan birisine verdi.

3720. Kızına dedi ki: Kendini kocandan koru sakın gebe kalma. Ne yapayım? Bu yoksula seni vermek zorunda kaldım. Bu adamı garip say garipte vefa olmaz. Ansızın her şeyi bırakır kaçıp gider. Çocuğu başına dert olur kalır. Kız dedi ki: Babacığım dediğini tutarım öğüdün pek doğru kabulüm. Babası her iki üç günde bir kere kızına aman ha sakın diye öğüt veriyordu.

3725. Derken kız birdenbire gebe kalıverdi; ikisi de gençti. Kız bunu babasından gizledi. Çocuk karnında beş yahut altı aylık oldu. Artık iyiden iyiye belli oldu. Babası dedi ki: Bu ne? Ben sana ondan kendini koru demedim mi? Öğütlerim yelmiydi ki hiç sana tesir etmedi? Kız baba dedi nasıl tahammül edeyim? Erkekle kadın şüphe yok ki ateşle pamuk.

3730. Pamuk ateşten nasıl çekinebilir? Yahut da ateş nasıl olur da pamuğu yakmaz çekinir? Babası dedi ki: A kızım ben sana onun yanına gitme demedim. Yalnız menisinden kendini koru dedim. Tam zevk anında onun beli gelirken kendini çekmeliydin. Kız peki beli ne vakit gelecek ben ne bileyim? Bu pek gizli bir şey anlaşılmaz ki dedi. Babası gözleri süzüldü mü anla ki beli geliyor deyince

3735. Kız dedi: Onun gözü süzülünceye kadar benim bu iki gözüm de kör oluyor a baba! Her bayağı akıl hırs ve öfke zamanı yerinde durmaz ki!

(Cilt 5 3716-3736)

CUHA’ NIN KADIN KILIĞINA GİRMESİ HİKAYESİ

CUHA’ NIN KADIN KILIĞINA GİRMESİ HİKAYESİ

3325.Sözü kuvvetli,cerbezesi yerinde bir vazeden vardı.Mimbere çıkmış vaız ediyordu.Kadın,erkek herkes   minberin dibine toplanmıştı. Cuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü,kadınlar arasına karıştı.Kimse onu tanımıyordu.
Bir kadın,vaaz edene gizlice sordu:Kasıktaki kıllar,namazın bozulmasına sebep olur mu?
Vaiz dedi ki:Uzun olursa namaz mekruh olur.
Ya hamam otuyla,ya ustura ile tıraş etmen lazım ki namazın tamam olsun,kabul edilsin.

3330.Kadın: Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi.
Vaız eden dedi ki:Bir arpa boyu uzun olursa tıraş etmek farzdır.
Cuha, hemen kız kardeş dedi,bak bakalım,benim kasığımın kılı o kadar olmuş mu? Tanrı rızası  için elini uzat da bir yokla. Bakalım,mekruh olacak kadar uzamış mı?
Yanındaki kadın, Cuha’ nın şalvarına el atar atmaz eline aleti geldi.

3335.Derhal şiddetli bir nara attı.Hoca,sözüm gönlüne tesir etti dedi.
Cuha dedi ki:Hayır,gönlüne tesir etmedi,eline tesir etti. A akıllı adam,gönlüne tesir etseydi vay haline!

(3325-3330. Beyitler)

Bir Kadın’ın kocasının önünde aşığıyla oynaşmak istemesi

Bir kadın oynaşı ile aptal kocasının gözü önünde sevişip buluşmak istiyordu.

3545. Kocasına; “A iyi talihli kişi, ağaca çıkıp meyve toplamak istiyorum” dedi.
Ağaca çıkınca kocasına baktı ağlamaya başladı. Dedi ki: A merdut ahlâksız… üstündeki lûti kim?  Karı gibi onun altına yatmışsın… meğerse sen ne ibneymişsin!
Kocası “senin başın döndü galiba… çünkü burada benden başka kimse yok” dedi.

3550. Kadın; “O üstüne binen kalpaklı herif kim, söyle hele” diye birkaç kere daha sordu, söylendi.
Adam,”A kadın ağaçtan in; başın döndü; adam akıllı bunadın sen” dedi. Kadın, ağaçtan indi; kocası ağaca çıktı. Kadın da oynaşını göğsüne çekti.
Kocası bağırdı: “A orospu maymun gibi üstüne çıkan o adam kim?”
Kadın “burada benden başka kimse yok ki” dedi… “kendine gel, senin başın döndü galiba, saçmalama.”

3555. Adam, bu sözü birkaç kere söylediyse de kadın, “Bu armut ağacından olacak! Ben de armut ağacının üstündeyken öyle şeyler gördüm be hey kaltaban! Aşağıya in de bak… benden başka kimse yok, bütün bu hayaller armut ağacından!”

Şaka ve lâtife bir şey belletmeye yarar… onu ciddi gibi dinle; görünüşte lâtife oluşuna kapılma!
Her ciddi şey, maskaralara göre maskaralık, şakadır… fakat akıllara göre de lâtifeler, ciddidir.

(3545-3555. Beyitler)

MISIR HALİFESİNİN AŞKI 

Musul padişahının güzeller güzeli cariyesinin ünü Mısır halifesine ulaşır. Bir adam halifeye cariyeyi över, resmini gösterir. Halife, resme tutulur, onu alması için Musul’a güçlü bir ordu gönderir. Ordu Musul’u yerle bir eder, taş kale mum gibi erirken Musul padişahı cariyesinin istendiğini öğrenir. Cariyesini Mısır halifesine bağışlar. Halifenin ordusu Mısır’a doğru yola çıkar. Ama bir er cariyeye âşık olur.

3875: … Aşk ateşi öyle parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu. / Çadır içinde o ay parçasını kastetti. / Akıl nerede, halifeden korkma nerede?…

3880: O kadına tapan er şalvarını çıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu. / Aleti, dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gürültü, bir kızılca kıyamettir koptu. / Er sıçradı, g.tü başı açık bir halde ateş gibi Zülfikâr elinde dışarı çıktı. / Bir de ne görsün, ormandan kara bir erkek aslan, kendisini ordunun içine kapmış koyuvermiş…

3885: … Er, pek yiğitti, aldırış bile etmeden sarhoş bir erkek aslan gibi aslanın önünü kesti. / Kılıçla vurdu, başını ikiye böldü. / Derhal o ay yüzlü dilberin bulunduğu çadıra koştu. / O hurinin yanına gelince aleti hâlâ dimdikti…

3890: O tatlı ve ay yüzlü güzel, onun erliğine şaşıp kaldı. / İstekle ona kendini teslim etti. / O anda o iki can, birleştilerBirkaç gün murat alıp verirler. O yiğit er cariyeyi Mısır halifesine teslim eder. Ama yaptığına pişmandır. Cariyeden halifeye bir şey söylememesini ister. Halife cariyeyi görünce sarhoş olur, “tası damdan düşer.”

3940: Halife buluşmayı diledi, bu maksatla o cariyenin yanına gitti. / Onu andı, aletini kaldırdı. / O cana canlar katan, o sevgisini gittikçe artıran güzelle buluşmaya niyetlendi. / Kadının ayakları arasına oturdu. / Oturdu ama takdir, zevkinin yolunu bağladı. /

3945: Farenin çatırtısı kulağına değdi./ Aleti indi, uyudu, şehveti tamamıyla kaçtı…Cariye halifenin gevşekliği karşısında kahkahalarla güler, o erin aslanı öldürüp geldiğinde hâlâ aletinin inmediğini hatırlar. Kendini tutmaya çalışır ama kahkahadan ağzını kapatamaz. Halife uyanır kılıcı çeker.

3955: … Habis dedi, neden gülüyorsun? Söyle… Yalanla beni kandırmaya kalkışırsan, yahut boş bir bahane icat edersen, ben bunu anlarım, gönlümde bunu anlayan bir nur vardır… Cariye o yiğit erle yoldaki gerdeğini anlatır, “aslanı öldürdükten sonra bile aletinin hâlâ gergedan boynuzu gibi ayakta olduğunu”, oysa fare çıtırtısının kendisinin aletini indirmesine dayanamayıp güldüğünü söyler. Sonra halife cariyeyi Musul padişahından almakla hata yaptığını anlar. Güvendiği er de emanete hıyanette bulunmuştur. Zamanla kin güderek yapacağı zulmün, yine başına kötülük olarak geleceğini fark eder.

3995: Başkalarına yaptığım şeyler, ceza haline geldi, bana çattı.Bu kasıt bana döndü, kuyuya düştüm.

4000: … Kin gütme, öç alma zamanı değil. / Ben kendi kendime bir ham iştir, yaptım… Sonra cariyeden olanları kimseye söylememesini ister ve onu yiğit er kişiyle evlendirir.

Kıssadan hisse: Kim kötülük ederse, kendine eder. Zulmeden cezasını çeker. Sınanmışı tekrar sınama.

(3875 – 4000 Beyitler)

“Fihi ma fih’ten bir olay (!)”

Bu sefer ki bir Mesnevi hikayesi değil. Mevlana Celaleddin Rumi şahit olduğu olayı anlatıyor.

Mevlana; bir çadırda Şems’i Kimya Hatun ile oynaşırken gördü. Mevlana oynaşmaları için biraz dışarıda dolaşıp, sonra hocasının yanına geldiğinde Şems; ‘O Kimya Hatun değildi. Yüce Tanrı beni o kadar sever ki, sevdiğim kimse suretinde yanıma gelir. Az önce senin beni halvet halinde gördüğün kadın da Kimya Hatun değildi, Allah Kimya Hatun şeklinde bana gelmişti’ der.

(Fihi Ma Fih, 20. Bölüm, MEB Yay., İst /1990. s. 136-137)

Burası sözün de aklın da imanın da ayaklar altına alındığı yer. Hangi Müslüman, çocuğuna “Evladım Hz. Mevlana demiş ki…” diye başlasın lafa?

İlginiz Çekebilir

Yusuf Ömer TÜRK

Ege Üniversitesi Bilgisayara Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra yazılım geliştirme ve akıllı telefon teknolojilerini yakından takip etmeye başladım. Yeni çıkan veya çıkacak bir çok teknolojik yeniliği dünya ile aynı zamanda sizlere aktarmaya çalışıyorum. Mail adresim: yoturk@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu